Ucaktan 3 saat gecikmeli(!) indikten sonra kendimize bir servis ayarlayip Berkeley'e dogru yola koyulduk. Yolda giderken aklimdan eve gittigimde hafif bir seyler yer, biraz sohbet eder, varsa bir bitki cayi icer yatarim diye geciriyordum. Bir an Aylunumun yanina geldigimi unutmus olmaliyim! En son, sabaha karsi salonun ortasinda elimde ziller oryantal oynadigimi hatirliyorum. Aylin misafirperverligini votka ve red bull'dan yana kullaninca yeni girdigim bir ortamda super bir ilk izlenim biraktim! Tatil hizli basladi...
Ertesi gun 3 saat uykuyla inanilmaz enerji dolu olarak uyandim. Aylin'in salonundaki buyuk pencereyi acinca sabah sisinin coktugu yemyesil Berkeley tepeleri buyulu bir guzellikte size bakiyor. Bir de o tepelerden gelen hafif serin, tertemiz, mis gibi bahar kokusunu icine cekince insan herhalde dun ucagim dustu ve su an cennetteyim diye geciriyor icinden. Bu oksijen fazlasi, alisik olmadigim doga, yesillik beni o kadar heyecanlandirdi ki Meric'i durtup kosuya mi gitsek n'apsak dedim. Karsiliginda aldigim bakis bana bir gece onceyi ozetledi, israr edemedim.
Oglene dogru herkes kendine geldiginde ve ben hala kendimi iyi hissettigimi sanarken karnimizi doyurmak icin yakinlardaki bir Turk restoranina gittik. Berkeley'in yemekleri beni ilk burda vurdu. New York'da bircok Turk restorani deneyimi yasadik ama Turkiye'deki tatlara yaklasan hatta bir kismi ile yarisabilecek bir tek burasina rastladim. Burda bize Aylin'in Meksikali, phd ogrencisi arkadasi Roberto da katildi. Bu ilk gunu ozetleyecek olursam Berkeley'de bizi ilk once doga, sonra yemekler, son olarak da Roberto carpti! Roberto tezi hakkinda konusmaya basladiginda ucumuzun de yemegi birakip, elimizi cenemize yaslayip onu nasil hipnotize halde dinledigimizi biri fotograflasaydi keske... Bize dunyadaki tum hukuki sistemleri aciklayabilecek bir cerceve kurmak uzerine calistigini, boyle bir yapiyi kurabilmek icin varolan teorik araclar yeterli olmadigindan once o araclari yaratmakla ugrastigini ve bunun ne kadar eglenceli bir sey oldugunu anlatirken yerinde duramiyordu. Sanki orda eline bir kalem tutustursak o canim mantiyi, beytiyi bir kenara itip onundeki peceteye bir seyler yazip cizecek gibi bir hali vardi. Hipnozdan cikabildigim bir anda ona yasini sorma gafletinde bulundum, 26 oldugunu duyunca yine ucumuz ayni anda onumuze baktik ve sanirim bir iki dakika bu yasima kadar n'aptim ben? sorusunu cevaplamaya calistik, isin icinden cikamayinca da beytiye geri donduk. Dunyada birilerinin de o yemeklerinin hakkini vermesi gerek ama di mi?
Yemekten sonra vucudum bir an icine dustugu ruyadan uyandi. Aniden bir gece once haddinden fazla icki ictigini, sadece uc saat uyudugunu, su durumda bu yagli yemekleri hazmetmesinin imkansiz oldugunu hatirladi ve kendi kendine fisini cekti! Bayadir bu kadar kotu ertesi gun semptomlari yasadigimi hatirlamiyorum. Zaten olmayan betim benzim iyice atti, gozum kararmaya basladi ve icimden tamam dedim tatili baslamadan bitirdim, alkislar bana gelsin!
O yarim saat icinde ne zaman arabaya bindik, nasil Berkeley'in o sabah gordugum yemyesil tepelerine dogru yola koyulduk, ne ara iki hap ve iksir vari renkli bir su icirildim, nasil kendimi cimlere attim ve yarim saat kestirdim hatirlamiyorum. Ama uyandigimda yeniden cennetteydim! Cenneti gordum, kokladim, dokundum, dahasi elimde resimleri var. Oglen kaybettigim butun enerjim geri geldi, vucudum bulundugu ortami gorunce otenazi talebini geri cekti, hatta daha da ileri gidip burda bir omur kalabilirim diye beni alttan alta islemeye basladi...
Burda gecirdigimiz iki uc saatten sonra Mericle birbirimize sunu sorarken bulduk kendimizi, buraya nasil temelli gelebiliriz???
Hiç yorum yok: