Bir onceki yazimda yon ve adres bulma konusundaki beceriksizligimden dert yanmistim. Bazi zamanlar biyiklari kesilmis bir kedi kadar yonsuz olmamin bir sebebi de genelde yanimda olan bu konuda uzmanlasmis kisilere fazlaca guvenmem ve bu ulvi gorevi daima onlara teslim etmem olabilir. Neyse oyle ya da boyle bu konuda kendimi gelistirmem sart, zira Manhattan'da herhangi bir yeri bulmakta sikinti cekiyorum diyen adama sadece gulunur. Cunku dikdortgen seklinde olan bu adanin nerdeyse dortte ucu enine ve boyuna birbirine paralel cadde ve sokaklarla kesilmis durumda!
O nedenle gectigimiz Cumartesi bu konuda aksiyon almak icin ilk adimi attim. Aksam yakinda Amerika'dan Turkiye'ye temelli donecek bir arkadasimizla bulusacaktik. Bulusmadan once yanimda yon duygusuna siginacak kimse olmadan sehirde kendi kendime biraz gezineyim dedim. Manhattan genel olarak uc bolgeye ayrilmis durumda Uptown, Midtown ve Downtown. Sehrin icinde cok genis bir metro agi var tahmin edersiniz ki. Bizim gibi Long Island'dan gelenler ise LIRR (Long Island Rail Road)'u kullanarak sehre geliyorlar. Asagida gordugunuz gibi Manhattan Long Island ile karsilastirinca ufacik bir ada ama New York'un kalbi orada atiyor! Bizim oturdugumuz kasaba Lynbrook (Bakiniz Sekil 1 A- A noktasi) sansimiza adanin gorece batisinda kaldigi icin trenle Manhattan'a gidisimiz yarim saat suruyor.
Manhattan'a trenle ilk indiginiz yer Penn Station. Burasi 7.Cadde 34. Sokakta (Midtown) yer alan New York ve cevre bolgeler arasindaki rayli ulasimin merkezi diyebilecegimiz bir gar. Bir nevi Haydarpasa diyelim de Istanbul'a selam cakalim bu vesileyle.
Buraya ilk 2010 Mayisinda bir ayligina geldigimde Meric Penn Station'in yuruyen merdivenlerinden yeryuzune dogru yukselirken "Sehri gormeye hazir misin?" dediginde icim urpermisti. Hani dogumgununuzde gozleriniz kapali odaya girerken gozlerinizi actiginizda ne gibi bir surprizle karsilacaginizi merak ederken iciniz kipir kipir olur ya iste oyle bir duyguydu benimki. Simdi o yuruyen merdivenler benim icin o duyguyla ozdeslestigi icin Penn Station'dan yukari her ciktigimda garin icine suzulen gun isigi yuzume carparken sanki beni cok mutlu edecek bir seyle karsilasacakmisim gibi hissediyorum...
Manhattan'in en sevdigim ozelliklerinden biri de sehrin dort bir yanina serpilmis, gokdelenlerin ve binalarin arasinda dolasirken bir anda karsiniza cikip sizi ferahlatan yemyesil parklari. Bu parklardan en guzeli ve en gorkemlisi kuskusuz Central Park ki tek basina ayri bir yazinin konusu. Ama ben sahsen 10-20 blokta bir karsiniza cikan ve sehrin oksijen depolari kucuk ve sakin parklara da bayiliyorum! Cumartesi gunu Midtown'dan yola cikip yuruye yuruye, etrafima dikkatlice baka baka:), Downtown'a dogru ilerlerken karsima ilk once 5. Cadde ve Madison Avenue'nun ortasinda, 23 ve 26. sokaklarin arasinda yer alan Madison Square Park cikti. Burasi benim favorilerim arasinda. Ozellikle guzel havalarda parktaki banklardan birine oturup sadece etrafi izlemek bile insana inanilmaz huzur veriyor.
Madison Square Park'da bir sure dinlenip yoluma devam ettim. Parktan ciktiktan sonra Broadway Avenue'den devam ettiginizde 14. Sokakta Unioun Square'e cikiyorsunuz. Burasi ozellikle guzel havalarda parkin basindaki genis merdivenlerde onlarca insanin toplandigi, uzandigi; kimilerinin sarki soyledigi, oyunlar oynadigi, kimilerinin ellerindeki megafonla halka seslendigi, kimilerinin akrobatik hareketler yaptigi her daim curcunanin ve senligin hakim oldugu bir meydan... Buranin girisine gecici olarak Andy Warhol'un heykelini koydular. Durust olmak gerekirse ben pek begenmedim. Sanki herhangi bir adam heykelini aluminyum folyoya sarip buraya koymuslar gibi geliyor bana ama sanatciya haksizlik etmiyim, belki benim gozum ordaki estetigi yakalayamamistir.
Union Square'den ayrildiktan sonra adanin asagilarina dogru yurumeye devam ettigimde son duragim New York Universitesi'nin (NYU) yakinlarindaki Washington Square Park oldu. Buraya ulastigimda artik hava kararmaya yuz tuttugundan buranin fotograflari maalesef biraz los. Ama bence hafif karanlik da parka ayri bir hava katti (Ya da ben dunyaya pembe gozluklerimden baktigim bir gunumdeydim). Washington Square Park 4. sokagin hemen ustunde, adanin batisi ve dogusunun tam ortasina dusecek sekilde, 5. Cadde'nin bitiminde yer aliyor. NYU'nun da binalarinin yayilmis oldugu bu bolgenin batisi West Village diye geciyor ve benim sehirde en sevdigim yer burasi. Bariz bir sekilde ogrenci ruhunun hakim oldugu, insanlarin kiyafetlerinden tarzindan, sokaklardaki renk renk barlardan, kafelerden yasam enerjisi tasan muthis dinamik bir yer...
Washington Square Park'i arkamda birakirken saat artik 8'e geldiginden ve arkadaslarla bulusma vakti yaklastigindan yakinlarda buldugum bir barin sokaga attigi masalarindan birine comelip birami ve patatesimi ismarladim, New York'un yavas yavas hareketlenen gece hayatini izlemeye koyuldum. Yorucu ama keyifli bir gunun ardindan bundan daha guzel bir odul olabilir mi? Umarim siz de benle beraber gezmis kadar olmussunuzdur buralari :)
Manhattan'in en sevdigim ozelliklerinden biri de sehrin dort bir yanina serpilmis, gokdelenlerin ve binalarin arasinda dolasirken bir anda karsiniza cikip sizi ferahlatan yemyesil parklari. Bu parklardan en guzeli ve en gorkemlisi kuskusuz Central Park ki tek basina ayri bir yazinin konusu. Ama ben sahsen 10-20 blokta bir karsiniza cikan ve sehrin oksijen depolari kucuk ve sakin parklara da bayiliyorum! Cumartesi gunu Midtown'dan yola cikip yuruye yuruye, etrafima dikkatlice baka baka:), Downtown'a dogru ilerlerken karsima ilk once 5. Cadde ve Madison Avenue'nun ortasinda, 23 ve 26. sokaklarin arasinda yer alan Madison Square Park cikti. Burasi benim favorilerim arasinda. Ozellikle guzel havalarda parktaki banklardan birine oturup sadece etrafi izlemek bile insana inanilmaz huzur veriyor.
Madison Square Park'da bir sure dinlenip yoluma devam ettim. Parktan ciktiktan sonra Broadway Avenue'den devam ettiginizde 14. Sokakta Unioun Square'e cikiyorsunuz. Burasi ozellikle guzel havalarda parkin basindaki genis merdivenlerde onlarca insanin toplandigi, uzandigi; kimilerinin sarki soyledigi, oyunlar oynadigi, kimilerinin ellerindeki megafonla halka seslendigi, kimilerinin akrobatik hareketler yaptigi her daim curcunanin ve senligin hakim oldugu bir meydan... Buranin girisine gecici olarak Andy Warhol'un heykelini koydular. Durust olmak gerekirse ben pek begenmedim. Sanki herhangi bir adam heykelini aluminyum folyoya sarip buraya koymuslar gibi geliyor bana ama sanatciya haksizlik etmiyim, belki benim gozum ordaki estetigi yakalayamamistir.
Union Square'den ayrildiktan sonra adanin asagilarina dogru yurumeye devam ettigimde son duragim New York Universitesi'nin (NYU) yakinlarindaki Washington Square Park oldu. Buraya ulastigimda artik hava kararmaya yuz tuttugundan buranin fotograflari maalesef biraz los. Ama bence hafif karanlik da parka ayri bir hava katti (Ya da ben dunyaya pembe gozluklerimden baktigim bir gunumdeydim). Washington Square Park 4. sokagin hemen ustunde, adanin batisi ve dogusunun tam ortasina dusecek sekilde, 5. Cadde'nin bitiminde yer aliyor. NYU'nun da binalarinin yayilmis oldugu bu bolgenin batisi West Village diye geciyor ve benim sehirde en sevdigim yer burasi. Bariz bir sekilde ogrenci ruhunun hakim oldugu, insanlarin kiyafetlerinden tarzindan, sokaklardaki renk renk barlardan, kafelerden yasam enerjisi tasan muthis dinamik bir yer...
Washington Square Park'i arkamda birakirken saat artik 8'e geldiginden ve arkadaslarla bulusma vakti yaklastigindan yakinlarda buldugum bir barin sokaga attigi masalarindan birine comelip birami ve patatesimi ismarladim, New York'un yavas yavas hareketlenen gece hayatini izlemeye koyuldum. Yorucu ama keyifli bir gunun ardindan bundan daha guzel bir odul olabilir mi? Umarim siz de benle beraber gezmis kadar olmussunuzdur buralari :)
Hiç yorum yok: