3 Temmuz 2012 Salı

"Baska dilde ask"

Bugune kadar ayni muzeye birden fazla gittigimde yanimda mutlaka ya bir turist arkadasim ya da Egitim Gonulluleri'ndeki cocuklarim olurdu... Bir keresinde mastirdan bir arkadasim Istanbul'a ziyaretime geldiginde bu isin bana pahaliya patlayacagini anlayip muze karti cikarttirmistim. Ama nedense o karti hic tek basima kullanmak nasip olmadi.


Turist rehberi kimligimi bir kenara birakip benim New York'a ilk turistik gelisim ise 2010'a denk geliyor. Sansima baharin hakkini veren bir Mayis ayiydi. Gunesli, hafif ilik, insani sokaklara, parklara cagiran bir Mayis. Guzel havanin cazibesine direnebildigimiz bir gun gezi planimiza Metropolitan Muzesi'ni ekledik. Muzenin onundeki genis merdivenlerden ilk cikisimi, giriste antik Yunan yapilarini andiran kolonlarin arasindan gecisimizi; yuksek tavanli, los resepsiyonda etrafi icime sindirmek icin soyle bir durdugumu hatirliyorum. Sag taraftaki giselerin arkasindan iceri ilerleyince masal baslamisti.

2 yil onceki o ilk karsilasmanin ardindan cektigim videoyu bu yaziyi yazmaya koyuldugumda eski resimlerin arasinda dolanirken buldum. Daha Penn Station ile metro arasindaki farki ayirdedemedigim gunler belli ki :)



Metropolitan'a ne kadar gidersem gideyim sanirim ilk bolum olan Misir Uygarligi'ni hic bir zaman es gecemiycem. Ya burasi muzede beni ilk buyuleyen yer oldugu icin aramizda bir gonul bagi olustu ya da benim Misir uygarligina karsi bu yasima kadar bilmedigim bir ilgim varmis da haberim yokmus. Bunda tabii sesli rehberin inanilmaz payi var. Herhangi bir odaya girer girmez sesli rehber sizi bugunden alip o odadaki eserlerin oldugu zamana goturuyor. Farkli eserler hakkinda bilgileri kuratorlerden, sanat elestirmenlerinden o donemi canlandiran seslendirmeler, fon muzikleri esliginde bazen de eseri olusturan karakterlerin kendi agzindan dinliyorsunuz. Eger kendinizi fazla kaptirirsaniz asagidaki kolyeyi Kleopatra boynundan yeni cikarmis da aynasinin onune asmis sanabilirsiniz. Ya da boyle bakmaya devam edersem su papirusde yazanlari okumaya basliycam galiba moduna girebilirsiniz. Hatta Antik Misir'da bir kralicenin heykelini izlerken olumunden sonra ona ait her seyi yerle bir eden atlilarin sesini duyup urperebilirsiniz...





Misir bolumunu bitirdikten sonra benim en cok zaman gecirdigim yerlerden biri olan American Wing kismi geliyor. Bu bolum 1800'lerde yapilmis olan ve 1900'un ilk yillarinda yikilmak uzereyken muze mudurunun verdigi teklif ile bozulmadan sokulup muzeye monte edilen Branch Bank'in on yuzu ile aciliyor. Avlu havasi verilmis on tarafta ise Amerikan tarihinin belli basli heykellerini gorebiliyor, hikayelerini dinleyebiliyorsunuz. Burada daha da cok vakit gecirmek isterseniz yandaki kafeteryaya gecip ogle yemeginizi yerken, etrafi izlemeye devam edebilirsiniz. Ben ogle yemegimi burda yiyecek sekilde denk dusurdum. Bu avluda saatlerce oturabilirmisim gibi geliyor bazen.




Dedigim gibi uc kere gelmis olmama ragmen Metropolitan'da gormedigim daha nice eserler olduguna eminim. Muzik enstrumanlari bolumune girmek anca bu sefere nasip oldu mesela. Bu bolumde farkli cografyalarin enstrumanlari sergileniyor. Orta Dogu, Japonya, Cin, Afrika, Avrupa'ya ait enstrumanlarin farkliliklarini ve benzerliklerini izlerken bugune kadar sesine asina oldugunuz fakat tipini hayal bile edemediginiz aletlerle karsilasabiliyorsunuz.


Bes saat sonra artik aldigim keyfin bacaklarima soz geciremedigini anlayinca donus vaktinin geldigini anladim. Muzeden cikarken yine ayni hisse kapildim, bir muzeye asik olacagim hic aklima gelmezdi.

Hiç yorum yok: