13 Mayıs 2012 Pazar

Ha usak ha!

Aylardan Mayis, gunlerden Cumartesi, yer Long Island, mekan Marriott Hotel balo salonu, saat 20:00 sulari. Yaklasik yuz kisi burada bulunmamizin sebebi New Yorklu Giresunlular Dernegi Kultur ve Dayanisma Gecesi. Birlik beraberlik ve dayanisma icinde nasil bir gece gecirdigimizin detaylarina girmeden once yaziyi okumaya su sarki esliginde devam etmenizi rica edecegim, zira dun geceki havayi yansitmaya calisirken biraz muzikal destek hic fena olmaz...


Turkiye'de gundelik hayatimizda farkli yorelerin dayanisma dernekleri ile karsilasmaya alisigiz. Bu dayanisma dernekleri bazen yolda yururken gordugumuz bir apartmanin ikinci katindaki tabelada, bazen evimize bir tanidik araciligiyla gelen bir dayanisma gecesi davetiyesinde karsimiza cikar. Ama soz konusu davetiye insanin eline New York'da gecince, ister istemez bir an durup nasil yani diyorsunuz. Bu soruyu kendinize sorduktan bir sure sonra -Turkiye'de daha once boyle bir geceye hic katilmamis bile olsaniz- kendinizi "Bunu gormem lazim!" diyerek geceye hazirlanirken buluyorsunuz.

Dun aksam yedide baslamasi gereken dayanisma yemegine temkinli davranip sekize dogru gittik, ancak gittigimizde salonun yarisinin bos oldugu yetmezmis gibi ellerinde koca bir merdiven ile Turk, Amerikan bayraklari ve Giresunlular Dernegi afisi tasiyan gorevliler salonun icinde kose bucak dolaniyor, bunlari nereye asacaklari konusunda fikir birligine varmaya calisiyorlardi. Yaklasik yarim saat masamizda oturup gerekli ortam analizini yaptiktan sonra en az bir saat daha yemek servisi yapilmayacagini aci bir sekilde farkettik. Garsonu cagirip masaya ekmek ve tereyagi getirmesini rica ettik.



Bir sure sonra Yaglidere Belediye Baskani, Ilce Emniyet Muduru, Turk Amerikan Dernekleri Federasyon Baskani ve statulerini hatirlayamadigim uc dort kisi daha farkli cumlelerle ayni seyleri anlattiklari 5-10 dakikalik konusmalar yaptilar. Ayni esnada bu konusmalara katlanmamizin mukafati olarak sanirim yemeklerimiz gelmeye basladi. Bir pazartesi sabahi toren alaninda bekleyen ogrencilere andimizi okutturacak olan ilkokul cocugunun coskusu ve gururu ile konusmalarini yapan protokolun anlattiklarindan cok, benim aklimda Giresunlu sunucumuzun bir ara elinde mikrofon "Ortalikta gezen cocuklari sahipleri alsin lutfen!" diye bagirmasi kaldi.

Davetiyemizin bize aktardigina gore geceye Sevval Sam ve surpriz sanatcilar renk katacakti, Surpriz sanatcilarin Giresun'dan gelen yerel sanatcilar oldugunu tahmin edebildigimiz icin gecenin surpriz sanatcili kismi cok sasirtici olmadi. Ancak surpriz sanatcilardan birinin bir kac sarki okuduktan sonra arkasindaki orkestraya donup "Benim bildigim orkestra sanatciya eslik eder, neden bana eslik etmiyorsunuz, bu ne kardesim boyle alla allaaaa!" demesi yeterince sasirticiydi . Bunun uzerine orkestramiz surpriz sanatcimiza kusup sahneyi terk etti. Mevcut durumdan asla caresizlige kapilmayan ve "Show must go on!" dusturuyla hareket eden sanatcimiz programina playback ile devam etmeye karar verdi. Fakat surprizler surpriz sanatcimizin yakasini birakmiyordu. Bu sefer de CD'de bir problem cikti ve tum salon sahneden yukselen korkunc cizirtilara teslim oldu. Tam bu noktada geceye gerek protokol yalakaligi gerekse mukemmel esprileriyle damgasini vuran Giresunlu sunucumuz yine yerinde bir mudahale ile "CD bu canim, olur herkesin basina gelir, ufak bir cizik problemimiz var sevgili Giresunlular, hic keyfinizi bozmayin" diyerek icimize su serpti.

Tum bunlar olurken bir yandan olan biteni tum detaylari ile aklimda tutmaya calisiyor, bir yandan da masada ise yarayacak malzeme var mi diye kolacan ediyordum. Ve Giresunlular Dernegimiz sagolsun beni bu noktada hic yormadi. Masamizdaki New Yorklu Giresunlular dernegi brosuru nefis uslubu ile karsimda duruyordu iste. Gorunurde Giresun'un tarihcesi olan, ozunde sehrin tarihinden yalnizca 2 satir bahseden, geri kalan bir sayfa boyunca "Giresun pek yesil, pek guzel, buyrun gelin yatirim yapin" diyen karsilama metni on numaraydi. Ayrica menuye "resmi" olarak dahil edilmeyen icki seceneklerinin elle yazilmis bir kagitta elden ele gezmesi de burada yer almayi hak ediyor bence.


Ilerleyen saatlerde sarabi mi fazla kacirdim yoksa gercekten tum salon pistte titrek baliklar gibi oynuyor muydu, Sevval Sam bir ara boynunda Giresun formasi Karadeniz turkuleri mi soyluyordu, yoksa gecenin basinda servis yapan garsonlar artik horon mu tepiyordu... emin olamadim. Ta ki blogu yazmaya oturana kadar. Cektigimiz fotograflara bakinca anladim ki olanlar hayal gucumun bir oyunu degil gercegin ta kendisiymis.


Gecenin sonlarina dogru, bir kismini hayal urunu sandigim patirti ve samatanin icinde unutamayacagim ve gercekliginden suphe etmedigim bir an var ki o da Sevval Sam'in bu sarkiyla hep beraber Kazim Koyuncu'yu aniyoruz dedigi sarkida ayaga kalkip ona gozlerim yasli, icimden eslik ettigim.

Unutulmadin, unutulmayacaksin... Huzur icinde yat Kazim Koyuncu...

****************
Koyverdun gittun beni Allah'undan bulasun
Kimse almasun seni yine bana kalasun
Sevduğum senun aşkın ciğerlerumi dağlar
Hiç mi duşunmedun sen sevduğun boyle ağlar

Gelevera deresi iki dağun arasi
Yuzunden silinmesun piçağumun yarasi








Hiç yorum yok: